Bir futbol bayramının daha sonuna geldik, 30 günde 63 maç geride kaldı ve bu akşam 18:00’de dev final. 21. Dünya Kupası’ndan bize ne kaldı? Önce hayal kırılklığı yaratanlar sonra sevindirenler. Son şampiyon Almanya, Mesut ve İlkay üzerinde kurduğu şuursuz baskı yüzünden maçları soyunma odasında kaybetti. Jenerasyon geçişini 2016’da İspanya gibi yapamadıklarından ve marka bir golcüleri olmadığından gruptan bile çıkamadılar. Bir önceki şampiyon İspanya ise milli takım hocasını yeni sezonda göreve getirdiğini açıklayan Real Madrid’e bozuk atıp göreve sportif direktörü Hierro’yu getiren federasyonunun kurbanı oldu. Hierro efsane futbolcuydu ama teknik adamlık koltuğu fazla büyük geldi. İspanya erken veda ederken Hierro da istifasını verdi ve yerine Uruguay geldi. Arjantin, “Dünya Kupası kazanamazsa Maradona’dan büyük olmaz” baskısı altında dördüncü turnuvasını oynayan Messi’den yine süper kahraman olmasını isteyince valizlerini erken topladı. Hocaları Sampaoli, Şili’ye Copa America kazandırmıştı ama bu turnuvada Messi’nin oyuncağı oldu. Brezilya, Dünya Kupaları’nı kazanırken kalitesi tartışılmaz golcülere sahipti. Yakın geçmişte Romario, Ronaldo gibi. Gabriel Jesus bu mevkide ezildi kaldı. Neymar’ı evet çok tekmelediler ama o da saçıyla başıyla uğraşmaktan ve her faul sonrası futbol hayatı bitmiş gibi kıvranmanlarıyla adını kaybenler listesine yazdırdı. Afrika kıtası 36 yıl sonra gruptan bir takımını çıkarmayı başaramadı. Kıtanın karakterini yansıtan Nijerya ve Senegal idi. Gana, Fildişi Sahili gibi Avrupalılar karşısında fizikleriyle yere sağlam basanlar yerine Mısır, Tunus ve Fas’ın kadife ayaklı ve narin futbolcuları olunca çabuk pes ettiler.
Futbolseverlerin büyük bir çoğunluğunun “Oyunun ruhuna aykırı” diyerek soğuk baktığı VAR teknolojisi kendini sevdirmeyi başardı. Bazı VAR hakemleri inisyatif almayıp sessiz kalmasalar çok daha verimli olacaktı ama kabul edelim çok “ince” pozisyonlarda VAR odasından çıkan kararları herkesi tatmin etti. 2014, kalecilerin turnuvasıydı. 2018’e kötü başlayan file bekçileri arasında, yarı final gören İngiltere, Fransa ve Hırvatistan’ın bir numaraları kahraman olmayı başardılar. Uruguay takım ruhunu sahaya en iyi yansıtan takımdı. Kadro listesine çok sevdikleri barbeküyü 20 gün boyunca Rusya’da yapan şeflerinin ismini bile yazan Luis Suarez ve arkadaşları, 3.5 milyon nüfuslu ülkelerine yine başları dik döndüler. 1998’deki efsane jenerasyonuyla yarı final oynayan Hırvatistan’ın bu turnuvadaki futboluna herkes şapka çıkardı. Dünyanın bir numaralı orta sahası Modric maestro gibi takımın yönetti. Fransızlar tadsız futbolla başladıkları turnuvada “Ne kadro ama” haykırışlarının karşılığını ilerleyen turlarda verdiler. Bu jenerasyon, 2018 ve 2020 hedefiyle kurulmuştu. Mbappe’nin deparları, çok sevdiği Uruguay’a gol atınca sevinmeyen Griezmann. İngilizler bilirsiniz her büyük turnuvaya şampiyonluk iddiasıyla gelirlerdi ve dönüş biletini de erken alırlardı. Yelek modasını geri getiren hocaları, futbolun altın kuralı olan “atanın (Harry Kane) ve tutanın (Pickford) iyi olacak”ın hakkını veren kadrolarıyla futbolun doğduğu topraklardaki vatandaşlarına “1966 havası” estirdiler. Fransa gibi Belçika da muhteşem bir jenerasyona sahipti ama hep bir soru işaretleri de vardı ceplerinde. İspanyolların hocası yoktu ama Belçika’nın İspanyol hocası Roberto Martinez’in akıl dolu taktikleri, annesi-babası futbolcu Eden Hazard’ın Kevin de Bruyne ile gözlerimizin pasını silen futbolu meşhur çikolataları kadar güzeldi.. Finalin keyfini çıkartın ve bir aydır elinizden düşürmediğiniz uzaktan kumandayı usulca sehpanın üzerine bırakın lütfen… (9 Temmuz 2018 / SABAH )